Karantina Uygulamalarının Tarihi

Karantina Uygulamalarının Tarihi

Zaman boyunca insanlar ortaya çıkan salgın hastalıkların önlenmesi için pek çok tedbir almıştır. Denizcilikte karantina uygulamalarının tarihi hakkında bilgi verecek olursak: Salgın hastalıkların ortaya çıkması ve yayılması nedeni ile geçmişten günümüze kadar insanlar tarafından önemli tedavi yöntemleri denenmiştir. Yine eski uygulamalar arasında bulaşıcı hastalıkların daha fazla insana bulaşmasını önlemek için hastalık zarar görenlerin ayrı bir yerde tutulması da çok tercih edilen bir uygulamadır. Bir insan bulaşıcı bir hastalığa maruz kaldığı zaman bu hastalığa yakalandığına dair herhangi bir şüphe belirlendiği zaman uzun bir kuluçka evresine kadar bu kimseyi herhangi bir kimse ile temas ettirmemek için yapılan uygulamalar “karantina” ismi ile anılmaktadır.

Karantina kelimesinin kökeni 17.yüzyılda Venedik’te 40 günlük periyot anlamına gelen “quarantena” kelimesi temel alınarak türemiştir. Bu durumda gemilerdeki personelin ve geminin limana ulaşmadan önce hastalık ihtimali nedeni ile bekletilmesi, ilk kez Dalmaçya kıyılarında ve Venedik kontrolünde yer alan Ragusa yanında bulunan Dubrovnik şehrinde uygulanmıştır. Büyük veba salgını patlak verdiğinde bu tarz tecrit uygulamaları sonucunda Ragusa limanına uğrayacak gemilerdeki kişiler şehre alınmadan önce 30 gün bekletiliyordu. Bu uygulama önceden 30 günlük sürelerle uygulanmaktaydı. Bu nedenle uygulamanın ismi ilk başlarda 30 günlük periyot anlamında trentina ile anılmıştır. 17.yüzyıl dönemlerinde bu uygulamada bekleme süresi 40 günlük süreler halinde uygulanmaya başlayınca uygulamanın ismi quarentena ismi ile değiştirilmiştir.

Günümüzdeki hali ile karantina uygulaması nasıl ortaya çıkmıştır ve ne zaman uygulanmıştır? Karantina uygulamasının tarihte yer alan uygulamalarına ve konu ile ilgili anılara küçük bir seyahat yapmakta fayda vardır. Karantinanın nasıl ortaya çıktığı ve geliştiğini daha iyi anlayabilmek için 1348 ile 1351 yıllarında Avrupa nüfusunun üçte birinin hayatını kaybetmesine neden olan ve Kara Ölüm olarak adlandırılan dehşet veba salgını dönemini iyi anlamak gerekmektedir. Batılıların dilinde kara ölüm olarak adlandırılan veba hastalığı 14.yüzyılın başında Çin’de ortaya çıkmıştır.

Bu salgın İpek yolu üzerinden çok kısa bir sürede Orta Asya’dan Karadeniz’in kuzeyine kadar yayılmıştır. Bu yayılma, 1347 yılında Kırım’da bulunan Ceneviz kolonisini de etkisi altına almıştır. Buradan da hızını alamayarak deniz üzerinden önce İstanbul’a daha sonra da İskenderiye limanına gelmiştir. Bu veba salgını yüzünden İstanbul adeta toplu mezara benzer bir hal almıştır. Kahire caddelerinde cesetler taşınmıştır. Bu dönemde kefen ve tabut talebi karşılanamayacak düzeye gelmiştir. Yine aynı yılın Ekim aylarında 12 Ceneviz kadırgası hastalığı da Sicilya kıyılarına taşınmıştır. 1348 yılının ocak ayında Kefe limanı üzerinden gelen kadırgaların Venedik ve Cenova limanına ulaşmıştır.

Deniz ticareti nedeni ile de veba hızlı bir şekilde yayılmıştır. Akdeniz kıyılarında bulunan sahil kentleri ve büyük limanları etkilemiştir. Akdeniz kıyılarında yer alan şehirler ahşap gemiler aracılığı ile taşınan fareler ile bu şehirler hastalık tarafından istilaya uğramıştır. Buraya ulaşan hastalık karadan hızlı bir şekilde Avrupa’ya ulaşmıştır. 1348 yılının haziran ayında büyük salgın İspanya, Fransa, İngiltere ve Portekiz’e daha sonra da İskandinavya kıyıları ve Almanya’ya ulaşmıştır. 14.yüzyılda veba salgınını yaşayan İtalyan yazar Boccacio, Decameron isimli eserinde salgın günlerini dehşetli bir şekilde betimlemiştir. Bu cümlelerde babaların ve oğulların anneler ve bebeklerini terk ettiğini, hizmetçilerin hanımlarından kaçtığını, noterlerin bile ölülerin son arzularını yazmaktan uzaklaştığını, doktor, rahip ve rahibelerin hastaları ziyarete bile gitmediklerini, hiç kimsenin Hristiyan adetlerine göre gömülemediklerini, evlerin de bir mezara dönüştüğünü anlatmıştır.

Salgının yoğun olarak yaşandığı dönemlerde vebalı hastaların bulunduğu düşünülen gemiler kesinlikle limanlara alınmamıştır. O dönemlerde herhangi bir limana ulaşan geminin başka bir limana ulaşması sırasında da salgın nedeni ile pek çok denizcisi hayatını kaybetmekteydi. Açık denizlerde seyir halinde olan ve salgın nedeni ile bütün mürettebatını kaybeden gemiler de olmaktaydı. Bu gemiler içinde kimse olmadan deniz üzerinde seyir halinde bulunmaktaydılar. Hiçbir denizcisi kalmadığı için bu gemilere hayalet gemisi de denilmiştir. Hayalet gemi olarak adlandırılan bu tarz gemilere korsanlar bile yaklaşamazdı. Hastalık nedeni ile bu gemilere yaklaşılması tehlikeli görülüyordu.

Bu büyük vebadan kurtulmak için gereken tedbirler öncelikle Venedikliler tarafından alınmıştır. Salgının yayıldığı ilk yıllarda sağlık muhafızları atanmıştır. Bu sağlık muhafızları hastalıklı olan evleri tespit etmişlerdir. 1403 yılına gelindiğinde Venedik’te bir karantina hastanesi kurulmuştur. Bunun ismi de lazarettodur. Karantina bitene kadar gemiler bu limanda tutulmuştur. Hastalık geçtikten sonra da gemiler tekrar limana alınmıştır. Ada kelimesinden türetilen izolasyon kelimesinin temeli isola kelimesinden türemiştir. 1467 yılında Cenova şehrinde de aynı yöntemler kullanılmıştır. 1476 yılında Marsilya’da yer alan cüzam hastanesi veba hastanesine dönüştürülmüştür.

Büyük vebanın yayıldığı yıllarda gemide veba salgınını belirtmek için gemilerde düz sarı ya da siyah bayraklar kullanılmaktaydı. Çünkü salgının başladığı ilk yıllarda hasta olanların evi sarı boya ile işaretleniyordu. Sarı rengin bu nedenle kullanılması veba ve salgın hastalıkların önemli bir simgesi haline gelmiştir. Siyah renk genellikle hüznü ve ölümü simgelediği için de siyah renkli bayrak salgında kullanılmaktaydı. Günümüzde ise sarı ve siyah bayrağın birleşiminden oluşan sarı siyah damalı Lima bayrağı bu amaçla kullanılmaktadır. Yani gemide karantina durumu varsa Lima bayrağı asılmaktadır. Düz sarı olan bayrak eski zamanlarda geminin karantinada olduğunu, salgın taşıdığını gösterirken günümüzde bu bayrak geminin temiz olduğunu ve herhangi bir sıkıntısı olmadığını belirtmek için kullanılmaktadır.

Geminin gümrük işlemleri süresince tokada bırakılması karantina günlerinden kalma bir işlemdir. Ülkemizde uygulanan karantina önlemlerine bir göz atalım. Avrupa’nın karantina yöntemleri ile tanışması 18.yüzyılda gerçekleşmiştir. Avrupa bu yıllarda veba ve diğer salgınları kontrol altına almaya çalışırken Osmanlı Devleti’nde her on yılda bir salgın hastalık ortaya çıkmaktaydı. Osmanlı Devleti de bu salgın hastalıklarla mücadele ediyordu. 19.yüzyılın ortasına gelene kadar İstanbul ve İzmir gibi limanlardaki insanlara bu hastalıklar ciddi zararlar vermiştir. Bu salgın nedeni ile yüzbinlerce insan hayatını kaybetmiştir.

Osmanlı Devleti’nde ilk karantina uygulamaları 19.yüzyılın ortalarında uygulanmıştır. Bu tarih Avrupa’ya göre çok geç kalınmış bir tarihtir. O dönemlerde veba salgınına karşı 2 önlem alınmaktaydı. Veba salgınının ortaya çıktığı yerlerde denetimler artırılmaktaydı ve bu alanlar dezenfekte edilmekteydi. Karantina süreleri dolan kişilerin tedavi ve kontrolleri yapılmaktaydı, bunların malları ve kullandıkları eşyaları yüksek sıcaklığa sahip buhar aracılığı ile sıkı bir süreçten geçirilmekteydi. Bu işlemin ismi de tebhir olarak adlandırılmaktaydı. Karantina merkezlerinin ismi de tahaffuzhane olarak adlandırılmıştır.

Osmanlı Devleti’ndeki karantina uygulamalarına bir örnek vermek yararlı olacaktır. İstanbul’da 1901 senesinde Nisan ayında veba belirmiştir. Salgının yeri ise Galata olmuştur. Mısırdan gelen gemilerin sebep olduğu bu salgının temel nedeni de fareler olmuştur. Mısır’dan İstanbul’a gelen hububat ve pirincin rıhtımlara aktarılması sorunu uzun yıllar Osmanlı Devleti’nde makamları uzun süre uğraştıran bir mesele olmuştur. İngiliz gemilerinin taşıdığı yükleri boşaltması için büyük mücadeleler verilmiştir. Karantina devam ederken İstanbul’da yoğun bir şekilde devam eden ticareti sekteye uğratmamak için bir talimatname hazırlanmıştır.

Bir limanda veba salgını var ise kentin limanına temasına mahal vermeden limana yanaşmak ve karantina süresinin bitmesini beklemeden ticaretin devamını sağlamak tarzında daha önce veba salgını tarihinde görülmemiş pek çok yenilik barındırmaktadır. Bu yenilikleri incelemekte fayda bulunmaktadır.

• İstanbul’a ulaşan gemilerin rıhtıma kesinlikle yanaşmaması gerekmekteydi ve patente işlemleri Galata’da yer alan Burhaneddin isimli dubaya gönderdikleri bir çalışan ile birlikte yapılmalıydı,

• Yolcular limana çıkacağı zaman kıyıdan özel olarak gönderilen kayıklar aracılığı ile alınmalı gemi ile haberleşme işinde görevli olanların elbise ve eşyaları etüvden geçirilmeliydi,

• Gemilerde yer alan ticari eşyaların dubaya çıkarılması sağlanmalı, işçi kullanılması zaruri olduğu durumlarda da işçilerin elbiseleri de tebdir edilmeliydi,

• Geminin hareket etmesi gerektiği zamanda geminin kaptanı işleme ilişkin yazılı ve sözlü beyan vermesi, patentelerinin ise Galata Karantinahanesi aracılığı ile vize edilmesi gerekmekteydi,

• Bir gemi bu işlemi yaptırmak istiyor ise bu gemiler gündüz vakti bulaşık sancağını pruva direğine asmalı, geceleri de fener yakılmalıydı.

• Yine aynı zamanda bulaşık ve temiz alanların arasında yol alan küçük gemiler için de özel bir talimatname hazırlanmıştır. Bu talimatnameye bir göz atalım:

• Temiz bir bölgeden ya da şehirden gelen karpuz ya da kavun getiren gemilerin yüklerinin Yenikapı’da indirme boşaltma yapacakları kararına varılmalıydı,

• Bu yükleri taşıyan gemilere yanaşacak kayıkların bu yükleme ve boşaltma işlemlerini Yenikapı’da yapmalı, bu gemiler de karadan 40 ve 50 metre açıkta demir atmalıydı,

• Gemilerde herhangi bir hastaya rastlandığında ya da gemi, kıyıya adamlarından birini yollamış ise bu kişiler de bulaşık sayılmalı ve tıbbi müdahaleye alınmalıydı,

• Gemilerin sahip oldukları patenteleri ve vergileri kendi yan taraflarına sandal vasıtası ile yanaşmalı ve memura bu şekilde atılmalı, aralarında herhangi bir temas gerçekleşmemeliydi.

Karantina önlemlerinin bu kadar sıkı uygulanması sonucunda da salgınlarla baş edilmeye çalışılmıştır. Ancak ne zaman ki bu durum ticareti engellemeye başlamıştır, o zaman da padişahı rahatsız olmuştur. Dönemin padişahı 2.Abdülhamit karantinanın kaldırılmasını ve tekrar tıbbi müdahaleye dönülmesini emretmiştir. Bu konu mecliste çok ciddi tartışmalara yol açmıştır. Tartışmalar sonucunda da padişah 2.Abdülhamit’in istediği olmuştur. 2.Abdülhamit’in talebi ve meclisin kararı doğrultusunda karantina uygulamalarına son verilmiş, karantina kaldırılarak yerine tıbbi müdahaleler kullanılmaya devam edilmiştir. Karantina uygulamasının kaldırılması salgınla mücadelede daha zor bir sürecin yaşanmasına yol açmıştır. Karantina uygulamalarının önemini çok iyi idrak eden meclisin bu uygulamanın kaldırılmasına yönelik ciddi anlamda itirazları padişah tarafından kabul edilmemiştir. Meclisin kararı sonucunda da artık karantina uygulamalarından eser kalmamıştır.

Yazı boyunca karantina tarihinin kısaca üzerinden geçilmiştir. Görüldüğü gibi karantina uygulamasının tarihi bu şekilde çok kısa ve özdür. Karantina uygulamaları salgınla mücadelede çok önemli bir uygulama olmuştur. Osmanlı Devleti’nin salgınla mücadeleye Avrupa’dan çok geç başlaması, ciddi anlamda can kayıplarının meydana gelmesine yol açmıştır. Ülkenin Avrupa’ya nazaran tüm olaylara geç kalması ileride daha ciddi sonuçlara yol açmıştır. Bu da herkesin tarih sahnesinde çok iyi bildiği bir durumdur.

O dönemlerde bu veba salgınını taşıyanlar fareler olmuştur. Denizde seyahatin ve deniz ticaretinin sürekli bir şekilde kullanıldığı o dönemlerde ahşap gemilerden gelen farelerin yaydığı salgın hastalık, başta Avrupa olmak üzere pek çok ülkenin başına dert olmuştur. Osmanlı Devleti’nin de başına büyük işler açan bu salgın, kısa sürede hızlı bir şekilde yayılmıştır. Osmanlı Devleti veba salgını ile mücadeleye Avrupa’ya göre çok geç başlamıştır. Karantina uygulamalarını kullanan devlet, deniz ticaretini bu uygulamanın etkilemesi sonucunda padişahın emri ve meclisin kararı doğrultusunda kaldırmıştır. Karantina uygulamalarına son verilerek bu salgın ile mücadeleye tekrar tıbbi yöntemlerle devam edilmeye karar verilmiştir. Denizcilikte karantina uygulamalarının tarihi genel olarak böyle bir süreci kapsamaktadır.