Huzur

Huzur

Ahmet Hamdi Tanpınar’ın yazdığı Huzur isimli roman, deniz temalı kitaplar arasında en çok bilinen eserlerdendir. 22 Şubat 1948 ile 2 Haziran 1948 tarihleri arasında Cumhuriyet Gazetesi’nde arkası yarın şeklinde yayımlanmıştır. 1949 yılında ise kitap haline getirilmiştir. 

Romanın yazarı olan Tanpınar, 391 sayfa olarak yazdığı eserini Dr. Tarık Temel’e ithaf etmiştir. İstanbul’da 1939 yılında romanının temellerini kurar. Bu temel Mümtaz isimli karakterdir. Mümtaz, varoluşsal sorunları bulunan İstanbullu bir tiptir.

Romandaki diğer karakter de Nuran’dır. Mümtaz’ı seven ama bir çocuk sahibi ve dul olduğu için toplum baskısına maruz kalan bir tiptir. Dedikodulardan bunalmış ve sevgisini yok etmeyi öğrenmiştir. Mümtaz ile evlenmekten vazgeçer.

Bu romanın okuyucusu yıllar geçse de iki karakter ile de özdeşim kurmaktadır. Ülkemizde bu çeşitte toplum baskıları devamlı yaşanmaktadır. Kitap bu nedenle güncelliğini devam ettirmektedir. Aynı şekilde kitabın iletmek istediği mesaj da hala anlamlı olmaktadır. Kitapta bahsedilen diğer karakter de Suat’tır. Hikâyenin kaybedenlerinden olan Suat’ın iyi bir kişi mi kötü bir kişi mi olduğu zaman zaman netliğini kaybetmektedir. Ancak genel gidişata bakılırsa Suat için kötü karakter denilebilir. Cumhuriyet sonrasında bocalayan bir kuşağı temsil etmektedir. 

Bu eser, var olmaya çalışan fakat sonunda her biri kaybeden huzursuz bireylerin romanıdır. Kaleme alındığı tarihten itibaren, yazıldığı yerin insanlarının hiç değişmemiş dertleriyle güncel olarak toplumun en net aynası niteliğinde. Romanı diğer deniz temalı eserlerden sıyıran özelliklerinden biri de arka planda İstanbul'u çok güzel anlatmasıdır. İncelendiğinde en güzel İstanbul portresi çizen romanların başında geldiği görülmektedir. 

Kitap, dört ayrı bölümden meydana gelmektedir. Temel olarak da dört kahraman mevcuttur. Her bölüme bir kahraman adı verilmiştir. İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz bölüm isimlerdir. Ana karakter olan Mümtaz, diğer üç karakteri de roman içerisinde tanıtmaktadır. 

Birinci dönem Türk romanına bakıldığında mekân, Doğu ile Batı değerlerini temsil etmesi açısından bir anlam taşıyordu. Bu sebeple kent ikiye ayrılıyordu. İstanbul tarafının mahalleleri Osmanlı-İslam geleneklerinin devam ettirildiği ve göreneklerinin yaşatıldığı yerlerdi. Beyoğlu tarafı ise şehrin Batılılaşan öteki yarısını temsil ediyordu. Huzur romanı, Doğu ile Batı karşıtlığı ve kimlik sorununu, İstanbul'un değişik semtlerini karşılaştırarak işlemektedir.