Denizde Geçen En Zor Zamanlar: Yelkenler Çağı

Denizde Geçen En Zor Zamanlar: Yelkenler Çağı


Denizde yaşamın bin bir zorlukla dolu olduğu bir çağdan bahsetmek istiyoruz. Yelken Çağı tam da böyle bir çağı yansıtmaktaydı. Bu zor dönemde denizcilerin karada sürdürdükleri yaşamlarını aylarca ve hatta yıllarca terk etmek zorunda kaldıkları olmuştur. Kara yaşamından uzak bir hayat sürerken de deniz üzerinde bir sürü hastalık ve kötü hava koşulları ile boğuşmaktaydılar. Bunların dışında da beklenmeyen zorluklar denizcileri her zaman için beklemekteydi.

Keşifler Çağı’ndan itibaren 19.yüzyılın ilk yıllarına kadar denizcilerin hayatları böyle zorluklarla doluydu. 15 ve 16.yüzyıllarda okyanusları aşmak için genel olarak Karavela ve Karak gemileri kullanılmaktaydı. Karavelalar 2 ya da 3 tane direğe sahip olan gemiler olarak hızlı ve kolay dümen tutulan gemilerdendi. Bu gemiler kolay bir şekilde dümen tutan alçak draftlı bir özelliğe sahiptir. Kargo taşıma kapasiteleri düşük olmakla birlikte sığ sularda kullanımları işlevseldi.

Karaklar ise karavelaya göre daha dayanıklı ve daha büyük gemilerdi. 3 ya da 4 direkli olmaktaydılar. Manevra kabiliyetleri çok olmamakla birlikte yük ya da kargo taşıma kapasiteleri çok yüksekti. Her iki geminin ortak bir özelliği olarak kargo ya da yiyeceklerin kapalı bir güvertede saklanması belirtilebilir. Bu durum denizcilerin gemideki yaşam alanlarını ciddi anlamda sınırlamaktaydı. Her ne kadar bazı gemilerde kaptan ve gemi görevlileri için kamaralar mevcut olsa da herhangi bir özelliğe sahip olmayan denizciler genel olarak güvertede uyumak zorundaydılar. BU durum güvertede uyuyan denizciler için rahatsız edici bir durum olmaktaydı.

Kristof Kolomb tarafından keşif için kullanılan Pinta ve Nina adlı gemiler 15 ya da 20 metre boyunda görece küçük gemilerdi. 17,7 metre boyunda olan sancak gemisi Santa Maria ise orta boylu olarak çeşitlendirilen bir karaktı. Macellan’ın dünya turunda kullandığı gemilerin tamamı da karak türündeydi. 16. yüzyılın ilk yıllarında karak ve karavelanın tasarımı birleştirilerek çok güverteli 3 ambarlı ve 3 direkli kalyonlar üretilmiştir. Bu gemilerin üretilmesi ile birlikte deniz ticaretinin hacmi ciddi anlamda bir artış göstermiştir. Kolonilerin gelişmeleri hızlanmıştır.

Gemi sayısının artışı ise beraberinde yeni bir sorunu ortaya çıkarmıştır. Bu sefer de gemilerde görev yapacak mürettebatın eksikliği gündeme gelmiştir. Savaş zamanlarında bu eksiklik daha da fazla hissedilmiştir. Doğası gereği zor olan denizcilik işi için zorlu hava koşulları, ağır çalışma şartları, yüksek olmayan ücretler eklendiğinde de mürettebatta çalışacak ekibi bulmak zor olmaktaydı. Gönüllü olarak denizci bulmanın tek yolu, elde edilecek ganimetten pay verme vaadi olmaktaydı. Bu yöntem, korsanlar tarafından sıkça tercih edilen bir yöntem olmuştur. Donanmalarda ve ticaret gemilerinde ise daha farklı yöntemlerle mürettebat elde edilmekteydi. 

Yasadışı yollar kullanılarak denizcilerin elde edilmesi yolu tercih edilmekteydi. Örneğin İngiltere’de denizcilik yapabilecek yaşa ve olgunluğa erişen gençler “press gang” olarak adlandırılan çeteler tarafından kaçırılmaktaydı. Kaçırılmış olan bu insanlar, gemi üzerinde seyir halinde bir korsan saldırısına uğradıklarında da korsan gemilerine katılmaktaydılar. Hiyerarşi kuralları denizciler arasında riayet edilen önemli bir kuraldı. Denizcilerin ifa edecekleri görevleri kendi kabiliyetine göre belirlenmekteydi. Bu hiyerarşinin en alt kısmında yaşları 8 ila 15 arasında değişen “acemi oğlanlar” olarak adlandırılan köylü çocukları yer almaktaydı.

Bu çocukların görevleri genel olarak şöyleydi:

 • Güverteyi temizlemek,

 • Yerleri ovalamak,

 • Yemek sonra ortalığın toplanması,

 • Çoğu adi işler.

Bu çocuklar çoğu zaman ya bir cinsel tacize ya da ciddi bir dayağa maruz kalmaktaydılar. Denizcilikte kariyer sahibi olmaları için aileleri tarafından gemilere emanet edilen bir grup da bulunmaktaydı. Bu çocuklara daha nitelikli görevler verilmekteydi. Örneğin geminin boylamını belirlemek için kullanılan kum saatini her saatin başında döndürmek gibi görevler verilirdi. Acemi çocuklardan sonra miçolar hiyerarşide yer almaktaydı. Bunların yaşları 17-20 arasında değişmekteydi. Mürettebat içerisinde en tehlikeli işleri yaparlardı. Bu çocuklar geminin asıl mürettebatına girmek için çaba sarf ederlerdi.

Herhangi bir denizci sayılan marinerolar kendi kabiliyetlerine göre gemideki görevleri paylaşırlardı. 

 • Biri gözetleme işi yaparken diğeri çanaklığa çıkardı,

 • Biri ırgat çevirirken diğeri nöbet tutardı,

 • Biri halat çekerken diğeri tulumba çekerdi.

4 saatte bir değişen vardiya sistemi mevcuttu. Mürettebat bu vardiya sistemine göre görev değişimi yapıyordu. Gece süresince mürettebatın 3’te ikisi uyumaktaydı. Gemilerde bilgi ve becerikli davranışları ile daha üst görevliler de vardı. Bunlar:

 • Rahipler,

 • Cerrahlar,

 • Topçular,

 • Marangoz,

-Serdümen gibi görevleri yerine getirmekteydiler. Bu görevdekiler de kendi işleri dışında bir işle uğraşmazlardı. Geminin en üst görevinde ise kaptan yer almaktaydı. Bu kaptana yardımcı olarak ikinci ve üçüncü kaptanlar da görevlendirilmekteydi. 

Kaptanların otorite sağlamak adına bazı cezalar verme yetkisi vardı. Bu cezaların en önemlisi herkesin gözü önünde verilen kırbaçlama cezasıydı. Ucu tam dokuz kuyruklu olan kamçının acısı kötüydü. Tüye ve katrana bulamak gibi diğer cezalar da bulunmaktaydı. Katrana ya da tüye bulunan denizciler halata bağlanarak aşağıya atılırdı, geminin altında geçirilirlerdi. Cinayet ya da isyandan hüküm giyenler ise seren cundasında asılmaktaydılar.

Gabyarlar ve Topçular gibi belirli bir alanda uzmanlaşmış bir sıradan denizciler ekibi de bulunmaktaydı. Bunların niteliksiz denizcilerden biri farkı olmamasına rağmen kendilerini hiyerarşide üstün görürlerdir. Her biri alanında uzmanlaşmış bir konumda yer almaktaydılar. Denizcilerin temel besinleri ise genel olarak şunlardan oluşmaktaydı:

 • Balık,

 • Peynir,

 • Peksimet,

 • Salamura et.

İçki için de bira, şarap ve rom verilmekteydi. Yemeklerin porsiyonları küçüktü ve üç öğün olarak verilmekteydi. Yemeklerin rutubetten zarar gördüğü zamanlar sıklıkla yaşanmaktaydı. Fıçılarda saklanan suların içerisinde ise bakteriler oluşmaktaydı. Bu problemden kurtulmak için suların içine rom katılarak “Grog” adı verilen bir içecek elde edilmişti. İçilebilecek su miktarı azaldığında yelkenlerde durularak içme suyunu elde edilmeye çalışılırdı. Karada durulduğunda ise mürettebatın ilk işi, içme suyu kaynağı bulmaktı. 

İskorbüt adı verilen ölümcül hastalık yüzünden pek çok denizci hayatını kaybetmekteydi. Fırtına ya da çatışma sırasında ölen denizci sayısı bile iskorbüt hastalığından ölen denizci sayısından daha az bir durumdaydı. Tifo, kolera ve dizanteri gibi hastalıklar da içme suyunun sağlıksız bir hale gelmesi ile ortaya çıkmaktaydı. Tropik bölgelerde bulunan denizciler sıtma hastalığı ile mücadele etmek zorunda kalıyorlardı. Ayrıca denizciler arasında:

 • Sarı humma,

 • Tifüs,

 • Veba,

 • Çiçek gibi etrafa bulaşabilen hastalıklar baş göstermekteydi. Hijyenik olmayan koşullarda bulunan denizciler kangren ya da enfeksiyon kaparak hayata veda ediyorlardı.

18.yüzyılın ikinci yarısına denk gelen dönemde ortaya çıkan gelişmeler denizcilik sorunlarına belli noktalarda çözüm getirmiştir ancak 19.yüzyıl ortalarına kadar bu değişim genel hatları ile olabilmiştir. Sağlık alanında 1700’lerde meydana gelen gelişmeler denizcileri mutlu etmiştir. C vitamini eksikliği ile ortaya çıkan iskorbüt hastalığını önlemek adına, lahana turşusu ve limon gibi besinlerin öğünlere konulması kararlaştırılmıştır. Bu durum da bu hastalıktan olan ölümleri azalmıştır. 

Cep kronometrelerinin geliştirilmesi de bu dönem boyunca yapılan önemli gelişmelerdendir. Bu kronometreler deniz yolculuklarından kesinlikle etkilenmemekteydiler. Bunlar sayesinde yolculuk süreleri çok daha kısa bir hale gelmiştir. İlerleyen dönemlerde makineleşme artarak emek gücünün denizlerde azalmasına yol açmıştır. Böylece denizcilerin yaşamı daha da kolaylaşmıştır.