Deniz Ticaret Yolları

Deniz Ticaret Yolları

Deniz ticaretinin erken dönemlerine ilişkin pek fazla bilgimiz olmamasına karşılık Sümerlerin M.Ö. 4000’li yıllarda denizcilik bilgisine hâkim olduklarını bilmekteyiz. Uzakdoğu, Mezopotamya ve Anadolu’nun da aralarında bulunduğu bazı medeniyetler kendi bölgelerinde M.Ö. 3.bin yılın başlarına kadar kıyı ticaretinin yapıldığı önemli deniz ticaret yollarına sahiptiler. Deniz ticaret yolları hakkında daha detaylı bilgi verecek olursak. M.Ö. 2.bin yılın ortalarından başlayan bir tarihte de Yakındoğu, Akdeniz, Çin ve Hindistan arasındaki büyük ticaret ağının güçlenmesi ile deniz yollarının önemi çok artmıştır. 

Deniz yollarının bu dönemdeki gelişimi kıyı ticareti şeklinde gerçekleşmiştir. Antik dönemlerde Güneydoğu Asya ve Doğu Afrika ile Hindistan arasında köprü görevi gören birden çok ticaret yolu bulunmaktaydı. Antik Mısırlılar da Arabistan ve Doğu Afrika yolu üzerinden Kızıldeniz boyunca baharat ticareti yaparak önemli gelirler elde etmekteydiler. Arap Denizi ile Bengal Körfezi arasındaki önemli deniz ticareti, Güney Asya bölgesinde yazın güneybatı yönünden esen rüzgarlar, kışın ise kuzeydoğudan esen muson rüzgarlarının yardımı ile gelişmiştir. 

İpek Yolu, Antik dönemlerde batı ile doğu dünyasını birbirine bağlayan en önemli ticaret yolu konumundaydı. Kervan yolunun uzunluğu binlerce kilometreyi bulmaktaydı ve bu yollar Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Anadolu kıyılarına kadar uzanıyordu. Porselen, kâğıt, ipek, baharat ve değerli taş gibi Uzakdoğu ürünleri bu ticaret yolları aracılığı ile Avrupa’ya dağıtılmaktaydı. Tütsü Yolu da Batı dünyasını doğunun zenginlikleri ile buluşturan kara ve deniz yolundan oluşan önemli bir ticaret yolu konumundaydı. Bu ticaret bağlantısı, Akdeniz limanları üzerinden Mısır’ı da kapsayarak Hindistan’a ve Arabistan’a ulaşıyordu ve hatta daha da ilerisine uzanıyordu. Bu seferler sırasında mür ve Arap tütsüsü başta olmak üzere değerli taş, Hint baharatı, abanoz, inci, ipek ve dokuma malzemeler, ahşap, tüy, deri ve altın taşınmaktaydı. 

Greko-Romen ve Hindistan arasındaki ticaret artmaya başlayınca baharat ve ipek ticareti diğer ticaret malzemelerini geçmiştir. Bu malzemeler Avrupa’nın ithal ettiği en önemli malzemeler haline gelmiştir. Roma döneminde yapımına başlanan ve yine bu dönemde tamamlanan karayolları, ham madde kaynaklarının liman şehirlere ulaşım hızını artırmıştır. M.Ö. 2. yüzyılda da Romalılar deniz ticaretini kullanarak ekonomilerini ciddi anlamda büyütmüşlerdir. Roma ticaret gemilerinin Akdeniz’i bir ayda kat etmesi bu ulaşım yönteminin kara yolu ulaşımına göre 1/60 oranında daha az masraflı olması, deniz yolunun önemi anlamında dikkat çekicidir. 

Ptolomeus Hanedanı yıllarında Greko Romen deniz ticareti Kızıldeniz üzerinden Hindistan’a kadar genişlemişti. Mısırın Romalılarca ele geçirilmesinden sonra ticaretin olağanüstü bir şekilde arttığından Strabo bahsetmektedir. İmparator Augustus döneminde Mısır’da bulunan El Kusayr limanından her yıl 120 geminin Hindistan’a sefer için yola çıktığı ve çok çeşitli malların ticaretinin yapıldığı bilinmektedir. Bu büyük ve geniş ticaret ağına dahil olan önemli Roma limanları da Süveyş, Medinet el Haras ve El Kusayr limanları olarak sıralanmaktaydı. İskenderiye bölümünde Hintli tüccarlar hayatlarını sürdürmekteydi. Hindistan’da da Yahudi ve Hristiyan tüccarlar bulunmaktaydı. 

Hindistan’ın Güneydoğu Asya ile olan ticari bağlantıları 7. ve 8. yüzyıllarda Pers ve Arap tüccarlar için hayati bir önemde bulunmaktaydı. İskenderiye, Aden, Dimyat ve Siraf; Abbasiler döneminde Çin ve Hindistan mallarının girişinde kullandıkları limanların başında yer almaktaydı. Aden’e ulaşan Çinli ve Hintli tüccarlar Yemen sultanına vergi olarak kafur, misk, akamber ve sandal ağacı vermekteydiler. Müslüman tüccarlar tarafından Hint denizinde yer alan deniz ticareti rotalarına baştan sona kadar hâkim olunmuştu. Uzakdoğu malları bu Müslümanlar tarafından Arabistan limanlarına getirilmekteydi. Baharat adaları üzerinden gelen bu mallar Sri Lanka ve Hindistan limanlarından geçerek batı tarafına, Basra Körfezi kıyısında yer alan Hürmüz şehri üzerinden Kızıldeniz kıyısında yer alan Cidde’ye ulaşıyordu. Bu alandan karayolu ile alınarak taşınan mallar Doğu Akdeniz ve Arabistan limanlarına satılmaktaydı. Bu mallar Avrupalı tüccarlar aracılığı ile batıya dağıtılıyordu. 

Bu dönemlerde Kuzey Avrupa ticaretinin kontrolü ve tekeli Vikinglerin elinde bulunuyordu. 11.yüzyıla kadar Baltık Denizi ile Kuzey Avrupa kıyılarında Vikingler deniz ticaretini hükümranlıkları altında bulundurmuşlardır. Kuzey Avrupa’nın ticareti 13.yüzyılda Alman tüccarlar tarafından kurulan Hansa Birliği’ne geçmiştir. Felemenk Cumhuriyeti’nin etkili olduğu 17.yüzyıla kadar da Almanların monopolünde bulunmuştur. Orta çağ süresince baharatlar çok aranan ürünler olmuştur. Bu ürünler ciddi anlamda da pahalı ürünlerdi. Stato do mar adı ile anılan denizci devletler; Cenova, Venedik, Amalfi, Pisa ve Ragusa Devletleri 8.yüzyıl ile 15.yüzyıl arasında baharat ve ipek ticaretini ellerinde tutmuşlardır. Avrupa pazarına satılan tütsü, baharat, afyon, çeşitli ecza ile aktariye ürünlerinin satışı bu ülkeleri ciddi anlamda zenginleştirmiştir. Osmanlı Devleti’nin 15.yüzyıldaki yükselme dönemine kadar Venedikli tüccarlar Avrupa’ya baharat ticaretine devam etmiştir.

15.yüzyılda artık bilinen tüm önemli ticaret yolları Müslümanların eline geçmiştir. Bu durumdan dolayı Avrupa ekonomisi ciddi anlamda zarar görmeye başlamıştır. Avrupa’nın ekonomik anlamda büyümesi ve devamlılığını sağlaması da ancak yeni ticaret yolları bulmasına bağlı hale gelmiştir. Hindistan zenginliklerine ulaşmak için de yeni bir ticaret yolu bulma girişimleri ilk olarak İspanya ve Portekiz tarafından gerçekleştirilmiştir. Portekizliler tarafından Batı Afrika kıyılarını takip ederek güney güzergahı üzerinden Hindistan’a ulaşabilecekleri yeni bir rota aradıkları sırada, Cenevizli bir kâşif olan Kolomb, batı yönünde sürekli devam ederek Hindistan’a ulaşabileceklerini iddia etmiştir. Bu iddiasını kanıtlamak amacı ile batıya doğru yelken açmıştır. Kolomb, 1492 yılında Bahamalar’a ulaşmıştır. Buraya ulaştığında aslında Hindistan’ın doğusunda yer alan Baharat Adalarına ulaştığını zannetmiştir. Buralara bu nedenle Batı Hint Adaları anlamına gelen Las Indias adını vermiştir.

1498 yılına gelindiğinde Vasco da Gama komutasındaki dört geminin Ümit Burnu etrafını kat ederek Kalküta’ya ulaşması sonucunda Hint Okyanusu’nun kontrolü ve baharat ticareti Portekizlilere geçmiştir. Birkaç sene geçtikten sonra Güneydoğu Asya Adaları yani Doğu Hint Adaları Portekizlilerin eline, Karayip Adaları da yani Batı Hint Adaları İspanyolların eline geçmiştir. Yeni dünya zenginlikleri daha önce hiç görülmemiş bir şekilde fazladır. Daha önce hiç görülmemiş meyveler, sebzeler ve hayvanlar yenidünya zenginlikleri arasında bulunmaktadır. Kıta, Avrupalılar tarafından keşfedilmeden önce buradaki yerliler tarafından sakız kabağı, mısır, balkabağı, fasulye, domates, avokado tarımı yapılmaktaydı. Güney kısımlarda da yerfıstığı, patates, manyok bitkileri yetiştiriliyordu. Arpa, buğday, çavdar, yulaf, bezelye ve mercimek ile koyun, sığır, keçi, domuz, tavuk ve at bu coğrafyada bilinmemekteydi. Bu duruma karşılık da Avrupalılar hindi, lama, alpaka ve hintdomuzuna ilk kez tanık olmuşlardır. 

Dilimizde yer edinen hindi kelimesinin aslında yenidünyanın keşfi ile bir alakası bulunmamaktadır. Amerika’nın keşfedilmesinden önce hindiye fazlaca benzeyen ve Türkler tarafından Hindi Kuş ismi ile anılan Hint tavuğu, Levanten tüccarlar aracılığı ile Osmanlı toprakları üzerinden Avrupa’ya satılmaktaydı. Hint tavuğuna çok benzeyen ve yeni kıtadan gelen hindiler İngiltere’ye bir şirket tarafından götürülmekteydi. Tüccarlar tarafından getirilen bu kuşun adı halk arasında Türk Kuşu ya da Türk Horozu ismi ile anılmaktaydı. Turkey ismi de bu Türk horozu isminin kısaltılmış bir halidir. 

Yeni dünyada yer alan zenginlikler İspanyol denizciler aracılığı ile 1500’lerin başından itibaren Antiller üzerinden İspanya’ya oradan da tüm Avrupa’ya ulaşmıştır. Tütün, kauçuk, vanilya, kakao, kaju, ayçiçeği, papaya, ananas ve guava bu ticaret malları arasında önemli bir yer tutuyordu. Domates ve patatesin yani yeni dünya sebze ve meyvelerinin Avrupa’da kabul görmesi biraz zaman almıştır. Çünkü Orta çağ hekimleri tarafından bunların zehirli olduğuna inanılıyordu. Domates Avrupa’ya geldikten sonra uzun yıllar zenginlerin bahçelerinde süs bitkisi olarak yer almıştır. 19.yüzyılın sonlarına doğru da yemeklerde sos olarak kullanımına başlanmıştır. 

16.yüzyıl süresince İspanyol tüccarlar, yeni dünya zenginliklerini Asya ve Avrupa pazarına taşımışlardır. Bu durum da yeni dünya ve eski dünya arasında ciddi anlamda bir ticaret ağının oluşmasına ve gelişmesine yol açmıştır. İspanya İmparatorluğu kıtalar arasında Atlantik ve Pasifik Okyanusları aracılığı ile düzenli ticaret bağlantıları kurmuştur. Bu duruma daha fazla seyirci kalmak istemeyen Fransa ve İngiltere de Kuzey Amerika kıyılarında koloniler kurmuşlardır. Bu koloniler üzerinden sömürgecilik faaliyetlerine hızla katmışlardır. Afrika’dan kahvenin getirilmesi, Asya’dan şeker kamışı getirilmesi ve deniz aşırı ülkelerde üretim çiftlikleri kurulması yine bu döneme rastlamaktadır. 

İlk sömürge yayılmacılığının arkasında ham madde malzeme üretimini artırma isteği yer almaktadır. Tütün ekimi ile Amerika’nın güney bölümü hızla sömürgeleştirilmiş, işçi ihtiyacının giderilmesi için de Afrika’dan yüz binlerce yeni köle getirilmiştir. Koloniler aracılığı ile deniz ticaretinin bu denli büyümesi ve gelişmesi de haydutların ve kanun kaçaklarının ilgisini bu yeni ticaret yoluna çevirmiştir. Bu durum sonraki dönemlerde Karayiplerde yasa dışı korsan faaliyetlerinin yapılmasına yol açmıştır.

16.yüzyıl sonlarında İspanyollar karşısında bağımsızlıklarını kazanan Felemenkler, Hint Okyanusu üzerinde yer alan Portekiz tekeline son vererek Doğu Hint Adalarında birçok zengin koloniyi ele geçirmeyi başarmıştır. Felemenk deniz filoları o dönemlerde dünyanın en güçlü ve en çabuk hareket kabiliyetine sahip gemilerine sahiptir. Amsterdamlı tüccarlar hükümetle bir araya gelerek 1602 yılında Doğu Hindistan Şirketi’ni kurmuşlardır. Bu şirketin kuruluşundan sonra 1621 yılında Batı Hindistan Şirketi kurulmuştur. Her iki şirket de köle ticaretinden ciddi anlamda gelirler elde etmektedir. Koloniler üzerinden Amsterdam’a taşınan malların satışı ile birlikte ekonomi ciddi anlamda gelişmeye başlamıştır. Bu durum borsaların gelişmesine yol açmıştır. 

18.yüzyılda Britanya İmparatorluğu tarafından o dönemlerde en çok nüfusa sahip Amerika’da yer alan kolonilerini kaybetmesi ve sonrasında Avustralya’yı topraklarına katması sonucunda İngilizler Güneydoğu Asya’da yer alan faaliyetlerini artırmıştır. İngiliz Doğu Hindistan Şirketi Asya topraklarında Britanya’nın hızlı bir şekilde yayılmasını sağlamıştır. Şirketin silahlı güçleri bulunmaktadır ve bunlar Kraliyet Ordusu ile birleşerek Hindistan’ın ve akabinde Güneydoğu Asya’nın işgal edilmesinde önemli bir rol oynamıştır. Böylece ticari malların satışında Hollanda’ya büyük bir rakip haline gelmişlerdir. Hollanda ve İngiliz Doğu Hindistan Şirketlerinin bu rekabetleri sonucunda iki ülke arasında Anglo Felemenk Savaşları ortaya çıkmıştır. 1799 yılına gelindiğinde ise Felemenk Doğu Hindistan Şirketi iflas etmiştir.

Britanya İmparatorluğu için 19.yüzyıl altın bir çağ olarak tanımlanmaktadır. Britanya o dönemde dünyanın her tarafında sahip olduğu sömürgeleri ile küresel ticaretteki egemen konumu nedeni ile Çin ve Arjantin gibi pek çok ülkenin ekonomisini kontrol edebilmeyi başarmıştır. Buhar teknolojisinin de gelişmesi ile denizcilik faaliyetleri çok gelişmiştir. Bu da ülkelerin sömürgeleri ile olan ilişkilerini ciddi anlamda artırmıştır. 20.yüzyılda yaşanan teknolojik gelişmeler ile birlikte taşımacılık büyük bir gelişim göstermiştir. Önemli ham maddelerin taşınması sırasında deniz yolu taşımacılığı her zaman tercih edilen taşıma yöntemi olmuştur. 1950’li yıllarda 500 milyon ton olarak gerçekleşen deniz ticaretinin kapasitesi bugün 9 milyar tona ulaşmıştır. Buna bağlı olarak da deniz ticaret yolları gelişmiştir.