Haritacılığın Tarihsel Gelişimi

Haritacılığın Tarihsel Gelişimi

İnsanlığın ilk yerleşik hayata geçtiği dönemlerin başlangıcı kadar haritacılık biliminin geçmişi de eskilere uzanmaktadır. Yerleşik hayata geçenler, bulundukları yerleri ve buralara yakın olan avlanma, beslenme gibi alanları gösteren basit krokiler çizmişlerdir. Bu sayede ihtiyaçlarına ulaşmada kolaylık sağlamışlardır. Bu haritalardan en eskisi ise M.Ö. 6200 yıllarında yapılmış olan ve Çatalhöyük şehir planını gösteren bir çizim olmuştur. Ticaretin gelişmesi pek çok yeniliğin de ticaretle birlikte ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ticaret geliştikten sonra ticaret yollarını ve ham madde kaynaklarını gösteren büyük ölçekli haritaların yapımı hızlanmıştır. Bu haritalar pek çok kişi tarafından günlük hayatta da sıklıkla kullanılmıştır.

Bu zamana ulaşan gerçek anlamdaki ilk harita da M.Ö. 3800’lü yıllara denk gelen kil tablet üzerine çizilmiş olan bir Babil haritasıdır. Antik Çağdan başlanarak haritacılığın geçirdiği süreçlere göz atmakta fayda bulunmaktadır. Bu süreçler incelendiği takdirde günümüzdeki harita çizim yöntemleri daha iyi bir şekilde anlaşılacaktır. Herodot tarafından M.Ö. 5.yüzyılda yeryüzünün oval bir düzlem şeklinde olduğu kabul edilmekteydi. Herodot’un kendi çizdiği dünya haritasında dünya üç büyük kıta şeklinde gösterilmiştir. Bu büyük üç büyük kıta; Asya, Avrupa ve Kuzey Afrika şeklinde belirtilmiştir. İlk haritanın bu şekilde olması gerçekten önemlidir.

Enlem ve boylama yönelik kavramlar da Herodot’un bu özel haritasına dayanmaktadır. M.Ö. 4.yüzyılda dünyanın bir küre şeklinde olduğu Aristoteles tarafından öne sürülmüştür. Deniz yüzeyinde eğriliğin olduğunu ve ay tutulması sırasında da yerin gölgesinin aya yuvarlak bir şekilde düştüğünü belirtmiştir. Değişik enlemlerde yer alan yıldızların, değişik boylamda yer alan güneşin yükseklikleri de bu nedenle farklı olmaktaydı. M.Ö. 3.yüzyılda yaşayan Eratosthenes tarafından dünyanın çevre hesaplamalarının doğru yapıldığı ve dünya haritasının çizildiği bilinmektedir. Bu gelişme de haritacılık için çok büyük bir olay olmuştur.

Strabon, M.Ö. 1.yüzyılda yaşamış bir yerbilimci olarak kendi geliştirdiği dünya modeli ile yeryüzünün kutuplar ile arasında bulunan 5 farklı kuşaktan oluştuğunu ve ekvatorun güney kısmında yaşamın olmadığını düşünüyordu. Coğrafyanın bir bilim dalı olarak geçerlilik kazanması ise Ptolemaios zamanında gerçekleşmiştir. Bu dönemde dünyanın şekli hakkında farklı iddialar ortaya atılmıştır. M.S. 2.yüzyılda artık filozoflar tarafından dünyayı çevreleyen bir okyanusun olduğuna inanılmaktaydı. Bu düşüncenin devamına göre de dünya bu okyanusun ortasında yüzen bir disk şeklinde bulunuyordu. Disk şeklinde olan dünya sürekli bir şekilde okyanusun ortasında hareket etmekteydi. Kilise tarafından da bu inanç uzun süre benimsenmiştir. Bu inanç 15.yüzyıla kadar Avrupa’da geçerlilik kazanmıştır. Avrupa’nın coğrafik olarak bu şekilde bir düşünceyi benimsemesi tamamen kilisenin baskısı altında kaldığının ve pozitif bilimin kiliseden dolayı henüz daha gelişemediğinin önemli bir göstergesi olmaktadır.

Bu dönemlerde Romalılar tarafından haritaya ve haritacılığa ciddi anlamda önem verilmekteydi. Bu dönemde kendilerinin yani Romalıların sahip oldukları topraklar, doğal kaynaklar, ticaret yolları, limanlar ve deniz yolları haritalarda çizilmiştir ve bu haritalar rulo şeklinde bir biçime sahip olmuşlardır. İhtiyaç duyulduğunda haritalar kullanılarak yer bulmak daha da kolay hale gelmiştir. İmparatorluğun çökmesinden sonra da kilisenin etkili olması sonucunda haritacılık bir nebze gerilemeye başlamıştır. Haritacılık, İslamiyet’in güçlendiği dönemlerde tekrar eskisi gibi rağbet görmeye başlamıştır. Araplar, Antik Yunan eserlerini kendi dillerine tercüme etmişlerdir. Bu durum sonrasında da haritacılıkta ve astronomide ciddi anlamda ilerlemişlerdir. 1154 yılına gelindiğinde Arap coğrafyacı olan Muhammed el İdrisi tarafından o zamana kadar bilinen en doğru dünya haritası yapılma çalışmaları başlamıştır. Bu çalışmalar sonucunda da Muhammed el İdrisi tarafından kaliteli bir harita yapılmıştır. Bu karar doğrultusunda Arap tüccarlar ve kaşifler aracılığı ile toplanan bilgiler birleştirerek Tabula Rogeriana ismi ile bilinen orta çağ atlasını hazırlamıştır. Bu haritada önemli yerlerin enlem ve boylamları yer alırken aynı zamanda bu yerlerin birbirlerine olan uzaklıkları ve hangi iklim kuşaklarında yer aldıkları da belirtilmiştir. Bu da haritacılık anlamda önemli sayılan gelişmelerden bir tanesidir.

Bu son harita ilerleyen üç yüzyıl boyunca kullanan ve en doğru harita olarak bilinen bir özelliğe sahiptir. Pek çok denizcinin faaliyetlerini de büyük bir oranda kolaylaştırmıştır. 15.yüzyıla kadar Avrupa’da dünyanın daire biçiminde ya da düz olduğu kabul edilmekteydi. Bu dönemlerde çizilen dünya haritaları biraz daha farklıydı. Bu haritaların tam ortalarında nehirlerin ve denizlerin T biçiminde karaları böldüğü yuvarlaklar yer almaktaydı. Bu haritalara bu nedenle T-O haritaları ismi verilmiştir. Bunlardan en popüler olanları Hereford ve Ebstorf ismi ile anılan haritalardı. Orta çağ döneminde Avrupa’da haritalara genel olarak Mappa Mundi ismi verilmişti. 18.yüzyılın sonlarından başlayarak harita çizim teknikleri de değişmiştir. Haritaların çizimlerinde portolan tekniği kullanılmaya başlanmıştır. Bu teknik ilk olarak Cenevizli kaptanlar tarafından kullanılmaya başlanmıştır. Portolan tekniği de haritacılığın farklı bir boyuta taşınmasına yol açmıştır.

Kullanılan bu teknik kısa zaman sonra tüm Avrupa’ya yayılmıştır. Güvenli bir yolculuk için tüm ayrıntılar portolanlarda yer almaktaydı. Portolanlar denizciler için önemli bir kılavuz görevi görmekteydi. Çok fazla işleve sahip kılavuzlardı. Portolan tekniğinde çizilmiş olan haritaların ortak özellikleri enlem ve boylam çizgileri kullanılmadan rüzgargülleri ile yön tayinini sağlamalarıydı. Anahtar noktalarına yerleştirilen rüzgargüllerinden itibaren haritayı boy uzunluğundan kat eden doğrusal yön çizgileri geçmekteydi. Enlem ve boylam ölçüm teknikleri henüz o dönemde daha keşfedilmemişti. Haliyle denizciler portolan çizgilerini referans alarak yön tayini yapmaktaydılar. Kıyılar, limanlar ve adalar arasında yer alan mesafeler belirli referans noktalarında bulunan rota çizgileri ile tayin edilirdi. Bir kaptan limanda hareket ettikten sonra harita üzerinde yer alan ölçekler aracılığı ile ne kadar yol aldığını hesaplayabilmekteydi.

Bu belgeler deniz şartlarından etkilenmesin diye deri parşömenler üzerine çizilmekteydi. Bu da portolanların herhangi bir zarara uğramadan uzun yıllar işlevsel olmalarını sağlamaktaydı. Portolanlar çoğu zaman renkli olarak yapılmakta ve farklı resimler ile süslenmekteydiler. Portolanların deniz ve kara bölümlerinde açıklayıcı yazılar bulunmaktaydı. İlk başta küçük ve dar alanları gösteren portolanlar denizciliğin gelişmesi ve ilerlemesi ile birlikte daha büyük ve geniş alanları göstermeye başlamıştır. Günlük kullanımlar için daha dar alanları gösteren belgeler kullanılmaktaydı. Bunlara isolario ismi verilmişti. En eski isolario 1420 yılına dayanmaktadır. Günlük hayatta portolanların kullanımından ziyade isolario kullanımı daha da yaygındı.

15.yüzyıldan 17.yüzyıla kadar yani Keşifler Çağı’nda Avrupalı harita çizicileri önceki dönemlerde çizilmiş haritaları kopyalayarak ve kaşiflerin de gözlemlerine dayanarak kendi haritalarını çizmişlerdir. 15. ve 16.yüzyıllarda Akdeniz’de üstün bir konumda bulunan Osmanlı Devleti denizcilikte altın çağını yaşamıştır. Bu durum da Türk denizcilerin haritacılık alanında çok gelişmesine yol açmıştır. İbrahim Kâtibi, Piri Reis, Mürsiyeli İbrahim, Hacı Ebul Hasan ve Ali Macar Reis o dönemde çizdikleri haritalar ile haritacılığın gelişmesine büyük katkılar sağlamıştır. 17.yüzyıldan başlayarak astronomi alanında yaşanan gelişmeler, enlem ve boylam hesaplanmalarının da yapılmasına olanak tanımıştır. Galilei’nin Jüpiter gezegeninin uydularını keşfetmesi ve tutulma zamanlarını hesaplayabilmesi haritacılık alanında önemli gelişmelere yol açmıştır. Bu da büyük bir devrim niteliğinde olmuştur artık.

Bu keşiflere dayanarak ilerleyen yıllarda deniz haritalarına uygulanan teknolojik gelişmeler ve yeni buluşlar 19.yüzyıla kadar gerçekleşememiştir. 20.yüzyıldan itibaren havacılık ve uzay alanında yaşanan önemli gelişmelerden sonra haritalar kusursuz bir biçimde yapılmaya başlanmıştır. Haritacılık gelişirken projeksiyon teknikleri de hızla gelişmiştir. Bu alanda Marinus, konumların kesin olarak matematiksel bağıntılara göre ölçülmesine dayanan meridyen ve paralel dairelerinden bahsetmiştir. Bu olay M.S. 1.yüzyılda gerçekleşmiştir. Bu önemli isimden 1 asır sonra yaşayan Ptolemaios’un yazdığı coğrafya kitabında bahsi geçen harita çizim yöntemleri de ilk projeksiyon denemesi olarak kabul görmektedir.

Bu işlemlerin daha iyi anlaşılabilmesi için örnek vermek yararlı olacaktır. İçinde bir ışık kaynağı bulunan şeffaf bir yer küre düşünülsün. Bunun çevresine ekvatora teğet olan bir silindir yerleştirildiğinde üzerinde yer alan paralel ve meridyen çizgileri iki boyutlu bir şekilde düzleme yansıtılmış olacaktır. Bu yöntem ilk olarak 1568 yılında Flaman matematikçi ve haritacı Gerardius Mercator aracılığı ile yapılmıştır. Bu yöntem Merkator Silindirik Projeksiyonu ismi ile anılmaktadır. Haritada meydana gelen şekil bozuklukları çok az oranda bulunmaktadır. Ekvatordan uzaklaşmaya başladıkça alan bozulmaları artmaya başlar.

Yansıma nedeniyle ortaya çıkan bu bozulmalar harita çiziminde yeryüzü küresinin harita düzlemine nasıl aktarılacağı düşüncesini de akla getirmiştir. Bölgenin yeryüzünde bulunan konumuna, haritanın hangi amaçla kullanıldığına, haritanın ölçeğine, alanın gerçek büyüklüğüne ve alanın gerçek şekline göre yüzyıllar boyunca çok farklı projeksiyon türleri geliştirilmiştir. Yüzyıllar boyunca geliştirilen bu çok farklı projeksiyon teknikleri arasından haritacılık için önemli sayılan ve bu alanda faydalanılan yöntemlerden kısaca bahsetmekte yarar bulunmaktadır. Önemli projeksiyon teknikleri şunlardır:

• Mollweide Projeksiyonu: Alman uyruklu Carl Mollweide tarafından 1805 yılında ortaya çıkartılmış psödo silindirik bir projeksiyon olma özelliğine sahip bir projeksiyondur. Bu projeksiyonda 90 derece batı ve doğu meridyeni orta meridyen baz alındığında bir daire oluşmaktadır.

• Van der Grinten Projeksiyonu: Amerikalı Alphons van der Grinten’in çalışmaları sonucunda 1904 yılında üretilmiştir. Yeryüzünün izdüşüm şekli bir daire biçiminde yapılmaktadır. Uzunluk, açı veya alan koruma gibi özellikler bu projeksiyonda bulunmamaktadır.

• Winkel Projeksiyonu: Alman uyruklu Oswald Winkel’in çalışmaları ile 1914 yılında geliştirilmiştir. Yer küreyi en az bozulma oranı ile gösterme özelliğine sahip bir projeksiyondur. Çok sıklıkla kullanılmış bir projeksiyon yöntemidir.

• Goode (Homolosine) Projeksiyonu: Amerikanlı John Paul Goode tarafından 1923 yılında kesikli bir projeksiyon şeklinde geliştirilen bir projeksiyondur. Bu projeksiyon; Mollweide projeksiyon ile Sinüsoidal projeksiyonun bir araya getirilmesi ile meydana gelmiştir. Mollweide projeksiyonuna göre ekstra faydalar sağlamaktadır.

Eckerd IV Projeksiyonu: Alman uyruklu Max Exert’in çalışmaları sonucunda 1936 yılında geliştirilmiştir. Bu projeksiyon psödo silindirik bir projeksiyon çeşididir. Genel olarak atlaslarda bulunan dünya haritalarında kullanılmaktadır. Dünya haritalarının vazgeçilmez projeksiyonlarından biri olarak sayılmıştır.

Miller Silindirik Projeksiyonu: Amerika uyruklu Osborn Maitland Miller tarafından1942 yılında geliştirilen bir projeksiyon türüdür. Merkator projeksiyonunun geliştirilmiş ve modifiye edilmiştir özel bir şeklidir. Merkator projeksiyonuna göre fazla özellikleri bulunmaktadır.

Robinson Projeksiyonu: Amerika uyruklu Arthur Robinson tarafından 1963 yılında üretilmiştir. Optimum deformasyonlu bir projeksiyon olma özelliğine sahiptir. Bu projeksiyon dünya haritalarında sıklıkla kullanılmaktadır. Bu özelliği nedeni ile de tercih edilen bir yöntemdir.

Transversal Merkator Projeksiyonu: Merkator türünden projeksiyonun transversal bir konumda işletilmesi ile oluşur. Yer küreye silindirin projeksiyon yüzeyi orta meridyen isimli bir meridyen boyunca teğet bir biçimde geçmektedir. Alman Gauss ve Kruger tarafından bu projeksiyonun izdüşümü formülleri geliştirilmiştir. Bu nedenle bu projeksiyon Gauss Kruger Projeksiyonu olarak da bilinmektedir. Faydalı bir projeksiyondur.